Yaraya Merhem

Şule KAYAN
Yaraya Merhem

Mehmet vücudunu büyük bir hâlsizliğin sarmaladığını hissedebiliyordu. Biraz olsun okumak için eline aldığı kitabın ilk satırını bile bitiremeden gözleri kapanıverdi. Kitap elinden düşmek üzereydi ki gözlerini araladı. Bir dakika da olsa daldığı uykunun tatlılığı rahat bir uyku hevesini vazgeçilmez hâle getirmişti. Elindeki kitabı usulca masaya koyup oturduğu koltuğa uzandı. Tekrar uykuya dalmak üzereydi ki zil sesi ile irkildi. Kimdi ki bu saatte? Kimseyi beklemiyordu. Geç saatlerde çalınan telefon ve duyduğu zil sesi kalbine her seferinde bir ağırlık indirir, birine bir şey oldu korkusu yaşatırdı ona. Sanki biraz önce uykuya kendini teslim eden o değilmişçesine tüm uykusu kaçmıştı. Hızlı adımlarla kapıya yöneldi ama kapıyı açtığında kimseyi göremedi. Yere bırakılmış bir zarf olduğunu fark etti. Bu saatte bu zarf? Anlam verememişti. İçeri girip zarfı açtığında gördüğü dizlerinde derman bırakmamış, ellerini titremeye başlamıştı.
“Ağabey, yaşıyorum!”

Beş sene evvel vahim bir kaza yaşanmış, anne ve babası ağır yaralanmış altı yaşındaki kardeşi ise kayıplara karışmıştı. Hayatının en zor gecesi işte o gece olmuştu. Kime ağlayacağını bilemiyordu. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağından korkuyor sonra böyle düşündüğü için kendine kızıyor ve her şeyin yoluna gireceğine inanmaya çalışıyordu. Günlerden sonra anne ve babası iyileşmeye başlamıştı, ancak kardeşinden hâlâ bir haber alınamamıştı. Mehmet, onların kardeşinin durumunu öğrendiği günü asla aklından çıkaramayacaktı. Her geçen gün daha da perişan oluyordu. Belirsiz düşüncelerin ıstırabını yaşıyorlardı. Kardeşi öldü mü, yaşıyor mu, yaşıyorsa nerede ve ne hâlde diye düşünmekten ve her defasında cevaba ulaşamamaktan yorulmuşlardı. Etraftaki insanlar annesinin o hâlini görünce “en zoru evlat acısı” derlerdi. Evet, doğruydu. En acısı evlat acısıydı. Mehmet ise her gün bu acının izlerine bizzat şahit oluyordu. Evet evlat acısı çok zordu. Bir kardeş acısı, bir de evlat acısı yaşayan kişilerin senin ailen olması çok zordu. En dayanılmaz acıyı en yakını yaşıyor ve elinden hiçbir şey gelmiyordu. Kardeşini hatırlatacak en ufak bir anda herkes gözyaşlarına boğuluyor, odasına çekiliyordu. Mehmet ise biraz olsun ailesinin düzelmesi için mûnisleşiyor, bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Fakat kendi ile baş başa kalınca daha bir gümrah dökülüyordu yaşlar. Kardeşinin acısı ayrı anne ve babasının hâli ayrı üzüyordu onu. O günden sonra ailesi Mehmet’in üzerine fazlaca düşmeye başladı. Her şeyine dikkat ediyor, her an bir şey olacakmış gibi korkuyorlardı. Biraz uzaklaşsa tedirgin olmaya başlıyor, kafalarında korkunç senaryolar kurup telefonunu boş bırakmıyorlardı. Gözlerinin sürekli üzerinde olması Mehmet’i çoğu zaman bunaltıyor, vaziyetini daha da zorlaştırıyordu. Fakat kızmak için onları haksız bulamıyor yine içine atıyordu. Kaybolan yalnızca kardeşi değil, anne ve babasının sevinçleri, Mehmet’in gençliğiydi.
“Ağabey, yaşıyorum.”
Şimdi bu mektup da nereden çıktı, biri benimle oyun mu oynuyor diye düşündü Mehmet. Fakat kim böyle bir şey yapardı? Gerçek olabilir mi bu? Ne yapacağını şaşırmıştı evin içinde bir o yana bir bu yöne dönüyor, kendi dünyasına çekilmiş hâlde sorularıyla savaşıyordu. Biraz sonra tekrar zil sesi ile duraksadı. Tamamen soyutlanmış olduğunu o an fark etti. Zil sesini tekrar duyunca içine bir korku düştü. Bu sefer yavaş adımlarla kapıya yöneldi ve usulca kapıyı açtı. Karşısındakiler anne ve babasıydı. Derin bir nefes alıp bıraktı, rahatlamıştı. Fakat neden içeri girmiyorlar, neden böyle farklı bakıyorlardı? “Bir şey mi oldu anne?” Annesinin küçük bir tebessümün ardından gözleri doldu. Mehmet endişelenmeye başladı. Neden böyle davrandıklarına anlam veremiyor, sorularına cevap alamadığı için sinirleniyordu. Biraz sonra bir ses duydu. Duyduğu ses tekrar tekrar beyninde yankılanıyordu sanki. “Ağabey!” Mehmet gördüğüne inanamıyordu. Tam beş yıl sonra kardeşi karşısındaydı işte. Hem de büyümüştü, ne kadar da değişmişti. Kardeşine yaklaştı, eğilip sımsıkı sarıldı. Tüm duyguları birbirine karışmıştı. Gözyaşları istemsizce yanaklarından süzülüyordu. Artık kimsenin kalbi eskisi gibi değildi, fakat yaralarını saracak merhemleri sonunda bulunmuştu.

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
0 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Hikâyenin Başa Sarmasıdır
  • ARALIK 17, 2020
  • 837 görüntülenme
 
Gayya Kuyusunda Aşk
  • AĞUSTOS 23, 2020
  • 1208 görüntülenme
0 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.