Sır Fotoğraf 1

Sır Fotoğraf 1

-Gülümseyin çekiyorum, şlaps! İşte bitti Tayfuncuğum yarın gelip alabilirsin vesikalıkları.

– Eline sağlık Ahmet Amca, biraz mahcup biraz umutlu gülümsedi Tayfun. Peki bir kahvelik vaktini alabilir miyim?

Ahmet Amca bıyık altı gülümsedi, hissetmiş miydi acaba?

-Haydi, geç bakalım içelim ama yine aynı mevzuyu açmak yok ha! Ahmet Amca, kalın gözlüklerinin üstünden Tayfun’a bakıp avuç içlerini “dur!” işareti yapar gibi gösterdi, ciddiydi. Kesinlikle bahsinin dahi geçmesini istemediği mevzular vardı, kırk yılı aşkın dükkânında ve bu konular delice içinde çekiyordu Tayfun’u. Çok merak ettiği yağınca şey vardı burada. Sebebini bilmediği bir mutluluk kaplıyordu mesela bu dükkâna girdiğinde. Bir parça hüzün, bir parça umut kokusu vardı sanki. Burada içtiği çayın demi daha tavşankanıydı, kahve sâhiden kırk yıllık hatrı anımsatıyordu ona. Tarih kokuyordu bu dükkân ve yaşının yetmişin üstünde -kimsenin tam olarak kaç olduğunu bilmediği – sokaklarının biricik Ahmet amca esnafını ebediyete uğurladıklarında burası da toprak olacak sanki bir tarih gömülecekti. Hayır!  Hiç çırak yetiştirmemişti. Bildiğimiz hiç evladı da yoktu. Mesleğine ortak çıkmasını istemeyen bir kişi asla değildi. Kime nerede, ne ihtiyaç olsa elinden geleni yapacağını mahalledeki çocuklara bile sorsan bilirdi. Kim bilir, belki de bizim nice bilmediğimiz iyilikleri vardı.

Sık sık gelirdi Tayfun bu dükkâna. Bazen bir bahaneyle bazen öylesine… Başlarda tarihî olması dikkatini çekmiş, sonraları bu huysuz yaşlı ile sohbet etmek hoşuna gitmişti. Fırsat buldukça, içi darlandıkça gelir, içini döker, konuşur konuşur giderdi. Bu kapıdan çıkarken yine aynı dertleri olurdu omzunda fakat belki de dinlenilmekti insanın arzusu; yüreğindeki ferahlamayı nasıl sağlar şaşırdı. Ahmet Amcanın kuralları vardı ama bu dükkânda. Her şey sorulmaz, her şeyden de konuşulmazdı öyle. En çok merak ettiği şey masasının iç kısmında duran siyah beyaz yıpranmış bir genç kız fotoğrafıydı. Annesi miydi acaba, kızı mı, sevdiği mi? Öylesine sorduğu sorunun defalarca geçiştirilmesi, üstelenince de Ahmet Amcanın kaşlarını çatıp gözlerinin dolması kabuk bağlamış bir yarayı kanatmak gibiydi.

Mutlu etmek istiyordu onu ve geçenlerde aklına çılgın bir fikir geldi. Her gün öğlen namazına dükkânı kilitlemeden giderdi. Tam bu saatte girip o fotoğraf çerçevesini alıp çıktı. Evet! Kendisini hırsız gibi hissetti. Bunu yaptığına inanamadı. O an, “Ahmet Amca beni görse kalp krizinden gidebilirim,” diye hissetti. Tam tamına yirmi beş dakikası vardı. Arabaya atlaması ile zınk! Araştırdığı iyi bir fotoğrafçıya geldi. Elindeki resmi gösterdi telaşla.

-Bu resmi renkli yapmanızı istiyorum. Çok az vaktim var. Ne gerekiyorsa yapın, geri götürmem lazım, dedi.

Şaşkın bakışlar arasında işini halletmek için resmin bir nüshasını çıkardılar. Aynı şekilde döndü ve çerçeveyi dikkatle yerine koydu. Tayfun, “ömrümden beş yıl geçmiştir” diye düşünürken kapıda Ahmet Amca belirdi. Eveledi geveledi çıktı dükkânından. Bir hafta hiç gelemedi. Kaş yapayım derken göz çıkarmaktan korktu belki belki suçlu hissetti.

Fotoğrafçıdan haber gelmişti, resim hazırdı. Siyah beyaz ayrı renkli ayrı güzeldi fotoğraftaki genç kadın. Güzel bir çerçeve alıp içine yerleştirdi, hediye paketine koydu. Dükkâna girdiğinde kalp atışlarından başka ses duymuyordu. Direk konuya giremeyince,

-Vesikalık lazımdı da, deyivermişti.

Çay ocağına bağlanan düğmeye bastı Ahmet Amca, olduğundan daha gür bir sesle:

-Bize iki kahve Hasan Usta, okkalı olsun. Acil.

Tayfun’a döndü yanındaki iskemleye oturdu:

“Anlat bakalım Tayfun,” dedi.

“Ne anlatayım?” Suçluluk muydu hissettiği?

-Sen daha iyi bilirsin, derken kaşları kalkmıştı Ahmet Amcanın.

“Evet, anladı kesin fotoğraf alıp geri koyduğumu” diye düşünürken avuç içleri terledi Tayfun’un. Hadsizlik miydi bu yaptığı? Oysa sadece mutlu etmek istemişti onu. Nefes aldı söze girdi:

-Nasıl başlasam?

-Evlat, evlenme teklif etmeyeceksin çıkar bakayım ağzındaki baklayı.

-Ben bir halt ettim ne olur kızma Ahmet Amca. Sadece sadece… Derken gözleri yumuk uzattı elindeki paketi.

-Bu da ne? Ne işler karıştırıyorsun sen bakalım? Derken paketi açtı Ahmet amca.

Dükkânda derin bir sessizlik oldu. Belki iki dakika süren sözde sessizlik, belki de altmış yıllık haykırış barındırıyordu. Şoka girmişti Ahmet Amca. Altmış yıldır siyah beyaz baktığı resmi şimdi sanki ilk günkü hâliyle renkli görmek nerelere götürdü, gezdirdi, getirdi. Elleri mütemâdiyen fotoğraftaki genç kadının saçlarına, gözlerine gitti, geldi. Gözlerinden akan yaşlara mâni olması mümkün olmuyordu. Suçlu hissetti Tayfun. Acaba kötü mü etmişti? Mutlu edeyim derken daha beter duygulandırmıştı biricik amcasını. Bunları düşünürken sarsıldı, Ahmet Amca hışımla sarılmıştı ona.

-Teşekkür ederim evlat, dedi ağlayarak. Beni nasıl mutlu ettiğini bilemezsin. Elinin tersiyle yüzünü silerken kaşlarını çattı:

-Demek fotoğrafıma izinsiz dokunursun ha! Onu da sonra konuşacağız, demeyi ihmal etmedi. Şimdi beni lütfen bir süre yalnız bırak. Bir hafta sonra gel, sana merak ettiğin her şeyi anlatacağım, dedi.

Şaşkındı Tayfun, bir şey diyemeden kendini dükkânın dışında buldu. Derken arkasından dükkan kilitlendi, kapıda “açık” yazısı tersine çevrildi ve bir hafta boyunca “kapalı” da kaldı.

…devamı gelecek…

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
0 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Hikâyenin Başa Sarmasıdır
  • ARALIK 17, 2020
  • 832 görüntülenme
 
Gayya Kuyusunda Aşk
  • AĞUSTOS 23, 2020
  • 1205 görüntülenme
0 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.