Sensiz Ben, Balkabağı
- TEMMUZ 25, 2019
- 0
- 11
Anlatacak çok şey vardır bazen ama dillendirmek nasıl da zor gelir duyguları kaleme dökerken. Seni anlatmak en zoruydu. Her defasında gözlerim bulutlarla cebelleşirken içimin yağmurlarına savaş açan dudaklarım, yanaklarıma doğru çoktan yola çıkmış olurdu. Geçmiş, anılar ve derinden duyulan bitmek bilmeyecek bu özlem, insanı hem nasıl ağlatır, hem de nasıl bu kadar mutlu eder? Ve insan, yaşamla ölümü nasıl bu kadar sıradan kılar? Sence de siyahla beyaz arasındaki keskin bir çizgi yok, değil mi; aslında varla yokluk arasında? Yani bana göre olmamalı. Sorsalar bana şimdi seni, sanki hiç gitmemiş gibisin ama bir daha var olamayacaksın da. Hıh… Ne büyük çelişki!
Senin bana anlattığın hikâyelerde de böyle oluyordu değil mi? Bir varmış bir yokmuş…
Affet! Yanı başında böyle karamsar, sorgulayıcı – ya da her neyse – elem duygular içinde olmak istemem. Biliyorum… Şimdi daha çok biliyorum ve seni daha iyi anlamaya başladığım zamanlara geldiğimde yokluğunla yüzleşmenin zorluğunu yaşıyorum. Bu yüzden zoraki tebessümlere sığınıyorum. Biliyorum… Sen zaten beni mutsuz, çaresiz görmek istemezsin, hatta hep gülerken görmek istersin; hayat dolu, umut dolu… Peki, sen biliyor musun? Ağlamama dayanamayan yegâne insanlardan biriyken sen, şimdi en çok senin için ağlıyorum. Fakat biliyor musun, senin için ağlamayı bile istemiyorum sensizken. Gözümden akan yaşları silen ellerin yok çünkü. Ya da bir telefon uzağında değilsin yumuşacık sesiyle beni telkin eden.
Bazen – çoğu zaman – düşünüyorum, ne güzel olurdu değil mi, şimdi eski günlerimizdeki gibi olsak? Sen bana, “Balkabağım” desen; ben hemen itiraz etsem: Çilek, kiraz varken balkabağı neden? Kabağı atsak sadece bal olsam? Başka bir gün yaramazlık yapıp annemi babamı kızdırıp yanına koşsam, sıcacık kucağına saklansam? Ayrılık vakti geldiğinde yaz tatillerinin altı ay olması gerektiği ısrarla savunsam. Sen on beş tatilde bize geleceğini söylesen üstelik en büyük balkabağını da bana getireceğini. Söz, bu defa hiç itiraz etmeden kabağını da kabul edeceğim, “Balkabağı” olmayı da…
İşte böyle imkânsız hayallere dalıp gidiyorum. Artık biliyorum balkabağının senin için en derin anlamlarını. Biliyorum, çok geç olsa da şu hayatta en sevdiğin yiyecekle beni nitelendirdiğini. Ve sen de bil istiyorum, ben de bir gün – nasipse – torunuma böyle sesleneceğim. Şimdi sen gülüp, “Torunmuş! Büyüdün mü sen? Çocuksun hala benim gözümde,” mi diyorsun? Büyüdüm… Büyüdüm ya! İnsan, her yaş aldığında değil, ölümle her tanıştığında büyüyor. Ve ben, maalesef fazlasıyla büyüdüm. Önceden çok korktuğum bu mezarlık bile eskisi kadar soğuk gelmiyor bana. Hatta toprağına dokunmak bile bir sıcaklık hissi dolduruyor içimde. Duaları bahane edip dertleşmeye geliyorum baksana bana.
Sensiz ben eksik, sensiz ben değerini daha iyi bilen, sensiz ben senli anıları kendine liman yapan… Sensiz ben, balkabağı.