Mahallenin Teyzesi
- ŞUBAT 7, 2019
- 0
- 0
-Şuradan iki kilo da pirinç ver. Hadi oğlum biraz acele et, sütü aldım daha eve gidip onu kaynatacağım.
Aman pek bir uyuşuk bu çırak da elinde bir telefon, bık bık da bık bık. Yavuklusu mudur bilmem arayan. Biz yavuklu falan bilmedik. Gözümü açtım, baktım Necmi ile evliyim. Eli de hiç iş görmüyor. Bizim zamanımızda öyle miydi ya? Elimiz iş görsün diye oradan oraya çırpınırdık. Vay ki ne vay! Bunlar iş yapacak da evlenecek de barklanacak.
– Tamam, şimdi kaç lira tuttu evlat?
Ah, şu çocuk! Aklı havada üç beş parçayı hesaplayacak ötekine ekledi, birisinden çıkardı yok. Şu yaşımda parmak hesabı ile yapsam ondan önce bulurum. Yok, yok olmaz bu çıraktan. Aşağı markete insem pekiyiymiş ama yokuş var işte. Menüsküslerim hep azdı bu sene izin vermiyor öyle in çık.
– Ay Nezaket, sen de mi geldin kız?
-Evet, Hacer Abla, oğlanın birkaç eksiği var da… Hayırdır misafirin mi var?
-Hı, evet. Bizim gelinler lütfediyor bu akşam. Torunlar da pek bir burnumda tütüyor.
Güldü Nezaket, daha bir şey demedi. Tatlı sertti Hacer abla. Düşündüğünü pat diye der; ötesi birisi ile pek ilgilenmezdi. Pek de bir yardımseverdi. Ne vakit mahalleden biri dara düşse elinden ne iş gelse yapardı.
Hacer teyze market ile ev arası iki komşu ile daha karşılaştı. Bir iki hoşbeşten sonra “yan komşunun oğlu iki gündür eve geç geliyordu dertleri neydi” bilirler mi diye baktı. Pek bir şey bildikleri yoktu onların da.” Yok, bunlardan iş çıkmaz” diye burun kıvırdı.
– Süt aldıydım kaynatılacak, eh akşama da misafirim var, diyerek ayrıldı yanlarından.
Giderken şöyle bir mahalleyi kolaçan etti. Kadriyelerin arabası yine gözükmüyordu. ”Kesin yine alışverişe gitti bu kadın,” dedi içinden cık cıklayarak. “Anam ay sonu gelince de yok para yetiştiremiyoruz, yok onun taksiti, yok bunun taksiti… Kır dizini otur evinde taksit maksit olmaz. İktisad, iktisad! Bunlar ne anlasın yokluktan. Yok, anam yok, kurtlu bu nesil. İki gün ev beklese üçüncü gün kaşınıyor ayak tabanları.”
Karşı apartmandan iki çocuk okuldan dönüyordu onlarla karşılaştı. Selam verdi çocuklar.
-Okul nasıl gidiyor bakayım? Aferin, çalışın çalışın. Bak benim oğlum çok çalıştı doktor oldu. Gerçi, şimdi bana pek bir faydası yok ama olsun. Sokakta çok gürültü yapman, e mi kuzum? Uslu uslu oynayın. Zaten Necmi Amcanız emekli olalı iyice terelelli oldu. Siz gürültü yaptıkça cama çıkıyor, “bu ses ne?” diyor. Benim stresim bana yeter evlatcım. Evin bitmeyen işi var. Çamaşırıydı, ütüsüydü… Anneleriniz ne yapıyor bakayım? Revani tarifi istemişti geçen gün Aynur. Yapabildi mi bari, dedi Hacer teyze bir kaşını hafif kaldırarak.
Bir solukta hem bir sürü soru sorup, hem öğüt verip, hem de dert yanan bu teyzeyi istemsiz çok seviyordu çocuklar.
-İyiler Hacer Teyze, tarifini yaptı annem, çok güzel oldu. Babam bu tariften yine yap, dedi anneme.
Verdiği tarifin sevilmesinin haklı gururuyla yarım ağız gülümsedi Hacer Teyze.
– Neyse neyse evlatcım acelem var benim, daha bir sürü yemek yapılacak. Haydi, Annenize selam söyleyin. Selametle…
Soluk soluğa apartman kapısına geldi. Doğalgaz faturası gelmiş. Kendi faturasını almadan önce üst komşusu Gülümser’e kaç gelmiş diye baktı.
”Bak hele yüz on dört lira gelmiş. E tabii yakmazlar, altta biz yakıyoruz ya ısınıyorlar bizden.” Kendi faturasını çıkarttı posta kutusundan. “Doksan altı lira gelmiş, iyi ne yapalım,” dedi yarım ağız. “Ben kapıyorum Necmi açıyor, tabi gelir,” dedi. Faturasını katlayıp cebine sıkıştırdı. Bu sırada yan komşusuna, son kattakine, giriş kattaki kedili kadına derken neredeyse bütün faturaları inceledi kendince tahlilleri yaptı; kim az yakmış, kim çok yakmış, kime ne fatura gelmiş öğrendi.
Koskoca iki kat merdiven vardı önünde. Şu dizlerindeki ağrı iki katı yirmi kata çeviriyordu sanki. “Hep kelle paça çorbasını içmeyi bıraktığımızdan oldu bunlar,” diye diye, marketteki çırağa, yardıma gelmeyen kocası Necmi’ye, akşama ne pişireyim diye düşüne düşüne, söylene söylene çıktı Hacer Teyze.