Kırık Çanta

Kırık Çanta

Küçük bir çocuğum, sahiden küçük

süt kokulu düşler güderim,

burnumda süt kokusu

Hayâller kuruyorum büyük büyük

kucakladım dağların rüzgârını

üşüyorum, aç kollarını…

 

Hatırlıyorum; o gece ertesi günün güzelliğini düşünerek, heyecan içinde uyuyakalmıştım. Sabah, uyanır uyanmaz yanı başıma koyduğum okul çantasına dikmiştim gözlerimi. Hayır, rüya ya da hayâl değildi; üç yıldır hasretini çektiğim, dilimden düşürmediğim çantayı almıştı sonunda babam. Babam, daha babaydı artık. Sonunda naylon poşetten kurtulmuştum. Okuldaki herkese bir güzel hava atacak, çantamın sırtımda oluşturduğu ağırlık ile keyif duyacaktım. Öyle de oldu; sevinçten kahvaltıyı bile yarım yamalak yapmış, her zamankinden çok daha erken gitmiştim okula. Çantamı herkese göstermek için ne gerekiyorsa yapıyordum; herkese selâm veriyor, konuşurken bir bahâneyle sırtımı dönüyor, daha doğrusu sırtımdakini göstermeye çalışıyordum. Sorduklarında, bıkmadan yorulmadan hep aynı heyecanla, babamın aldığını, şöyle güzel olduğunu, böyle pahalı olduğunu bir doğruya bin yalanı katarak anlatıyordum. Oysa kartondan yapılmış, dışına süslü bir jelatin giydirilmiş, yanlışlıkla üzerine otursan iki büklüm olacak ucuz bir çantaydı. Çocuktum işte; en ufak şeylerden çok derin duygular yüklenebiliyordum. Nasıl bir his olduğunu çok iyi bildiğim hâlde, çantasız çocukların yüreğini nasıl odladığımı hiç umursamıyordum. Hatta aklıma bile getirmiyordum. Sanırım insanın hissiyatı, mevcut konumuna göre değişiyor.

Üç yıldır başlayan okul hayatımın en mutlu günüydü desem abartmış olmam sanırım. Teneffüslerde bile bir an olsun yanımdan ayırmıyordum çantamı, olurda başına bir şey gelir diye. Yalnız, bir sorun vardı; paydos vakti yaklaşıyordu. O vakitler sebebini hiç öğrenemeyeceğim ve hiç anlam veremediğim bir kavga kültürü vardı; köyün diğer çocukları, öğütlenmiş gibi, hemen her gün okul çıkışlarında saldırıyor; ağlatmadan bırakmıyorlardı bizi. Biz, köye yaklaşık iki kilometre mesâfede, ayrı bir köy gibi gözüken mahallemizden gelen beş altı çocuktuk; her okul günü kar kış demeden bu yolu, minik adımlarla gider gelirdik, çoğu zaman ellerimizde ya bir geven ya da bir kalıp tezekle. Açıkçası, coşku ve heyecanla başladığımız okul hayatı, kısa zaman sonra bir ıstıraba dönüşmüştü.

Paydos vakti yaklaştıkça sabahki mutluluğum, yerini endişeye bırakmıştı; ya çantama bir şey yaparlarsa diye aklımdan kalbime inen kaygı, göğüs kafesimi yakmaya başlamıştı. Zilin çalmasına az bir vakit kala gocuğumu, eldivenlerimi giymiş herkesten önce çıkıp, kimseye yakalanmadan kaçmaya hazırlanmıştım. Zil çalar çalmaz, öğretmenin çıkışını beklemeden fırladım dışarıya. Çamurlu yolları hızlı adımlarla giderken, sık sık geriye dönüp bakıyordum. Düşündüğüm gibi olmuş, gözümde canavarlaşan bir grup çocuk, bağıra çağıra ardıma düşmüştü. Kalbimin atışları hızlanmış, dilim damağım kurumuş hâlde koşmaya başlamıştım. Ne fayda ki, yakalamışlardı. Belki vicdana gelir bırakırlar diye içli içli ağlamaya başlamıştım. Her biri bir taraftan çekiştiriyordu. Elimden koparıp çantayı, birbirlerine atmaya başladılar. Ben, yalvarırcasına ağlarken, onlar, keyifle kahkahalar atıyor, oyun oynuyorlardı. Sonunda, zaten karton kâğıttan yapılmış olan çanta, iki büklüm oldu. Defter-kitap dağıldı etrafa. Beni öyle çaresiz ve ağlar hâlde bırakıp güle oynaya gittiler.

İki büklüm olmuş çantayı koltuğumun altına vurup, hıçkıra hıçkıra vardım eve. Babam, kızgın kızgın söylenirken, annem, bağrına basmış gözyaşlarımı siliyordu. Bir çanta daha alınmayacaktı, biliyordum ve bunu düşündükçe daha çok ağlıyordum. Annem; bütün hayatımın en şefkâtli sığınağı, kokusunda cenneti bulduğum, yokluğundan en çok ürküp korktuğum, yaratılmışların en üstünü… Beni teskin etmenin gâyretiyle, iki büklüm olmuş çantamı, sağından solundan düzeltip, orasını burasını dikip yamayarak kullanılır hâle getirmişti. Güzelliğinden eser kalmamıştı ama çanta çantaydı, hiç yoktan iyiydi. Babam da, sadece kızıp söylenmiş ama dövmemişti. Ağlamalarım bu vesileyle dinmişti.

Dün akşamki heyecandan eser kalmamış, ağlaya ağlaya bitkin düşmüş, erkenden uyumuştum. Ertesi sabah olduğunda ne uyanmak ne de okula gitmek istemiştim. Sevmiyordum, okulu da, çocukları da, köyü de. Bu çocuklar nasıl çocuktu, neden kötülükten zevk alıyorlardı. Öğretmenler neden hiç müdâhale etmiyor; köylü, neden çocuklarına us vermiyordu.

Bu soruların cevabını yıllar sonra öğrenecektim. Meğer köylü, bizim mahallelinin göç edip gitmesini istermiş, biz gidersek topraklarımız onlara kalırmış, çocuklarını da öğütlerlermiş; ‘’aranıza almayın onları, dalga geçin, dövün’’ derlermiş. Zaten, köyün bütün evleri dip dibe iken, bizim mahalle neden iki kilometre dışarıda diye düşünür dururdum, anlam veremezdim. Meğer eskiden bizim evlerimiz de köy içindeymiş, sonra bir takım olaylar olmuş, hatta bir keresinde köyün az ötesinde beş kişi babamı dövmüş, tam kesiyorlarmış ki, karakol komutanı çığlıklarını duyup yetişmiş de öyle kurtulmuş. Bakmışlar, iç içe yaşanmıyor, köyün uzağına yeni bir mahalle kurmaya karar vermişler. İşte bizim mahalle böyle çıkmış ortaya ve bu sebepten iki kilometre dışarıdaymış. Benim çocukluğum, bu sebepten hebâ olmuş; minik ayaklarım, yağmurda çamurda, tipide karda bu sebepten gidip gelmiş iki kilometrelik yolu. Bu sebepten her okul çıkışı dayak yemişim ve beni ağlata ağlata çantamı bu sebepten ezmiş, parçalamışlar.

Bunları öğrendiğimde kime kızacağımı bilemedim; köye mi, çocukları bile ilkel amaçlarına alet eden insanlara mı? Her şey çok eskide kalmıştı. Ve Ruhumun kuytusunda bir kırık çanta… Cehâletin kör gözüne tükürmekten başka aklıma bir şey gelmiyordu. Tükürdüm! Ağız dolusu tükürdüm.

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
0 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Hikâyenin Başa Sarmasıdır
  • ARALIK 17, 2020
  • 1255 görüntülenme
 
Gayya Kuyusunda Aşk
  • AĞUSTOS 23, 2020
  • 1486 görüntülenme
5 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.
Serdar
6 sene önce

Okurken çocuk olup hikayenin içinde buldum kendimi. Kalemine sağlık Soner hocam.

Ferit
6 sene önce

Çocukluğum geldi aklıma..

Gardaşlık
6 sene önce

Yaşanmışlığı ne kadar belli gercekten güzel…

Çakır
6 sene önce

Ağzına sağlık

Soner ATAİBİŞ
6 sene önce

Kıymetli yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Varolun.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.