İçim Dolmuş

Havva Akel
İçim Dolmuş

Ben hep ön sıraların insanıyım; okulda en ön sırayı kapar, dolmuşta en önde otururum. Bir olay ya da durumda karşısında en öndeki saflarda beni görmeniz gayet mümkündür. Bu önde olma, kendini gösterme durumu gibi değil, sadece alışkanlık. Bilseniz, daha ne tuhaf alışkanlıklarım, ne değişik söylemlerim var benim! Dahası kolay kolay vazgeçemeyeceğim şeyler bunlar. Mesela önde olmak, önde oturmak, yalnızlığın farklı bir türü benim için. Kalabalık içinde kendini soyutlama çalışmam da diyebiliriz.

Bir gün birden bir şey oldu. Daha önce yapmadığım bir şey. Nedenini bilmediğim sadece düşünmeden yaptığım bir şey; dolmuşta en arkadaki koltuklardan birine oturmak. Benim için büyük bir olay sayılır bu. Evimiz ilk durağa çok yakın olduğu için hep boş dolmuşa ve ön koltuğa – hep istediğim – oturan ben, bugün en arka koltuğa oturdum. Kaç yıldır artık beni tanıyan ya da tanıdığını düşündüğüm ve şu önde oturma sevdamı fark etmiştir, dediğim şoför bile şaşırmıştı buna. Yani dikiz aynasından uzun uzun bakmasından bunu anlıyorum. Hatta başını çevirip yüzüme bile baktı, yanlış gördüğünü düşünse gerek. Eminim önceden bir muhabbetimiz olsaydı şimdi bir çok soruyla mülâkattaymışım gibi hissederdim kendimi. Şükür, böyle bir şey olmayacak. Ama şurası bir gerçek ki, iletişim kurmamak için hep taktığım kulaklığında bunda payı büyük. Ihhh! Gerçi soru sorsa ne diyecektim! Bugün de böyle olsun mu? Sanmam. Dolmuş kalabalıklaşmaya başlamıştı yavaş yavaş, ben de şoförün radarından çıkmıştım. Şimdi yol güzergahım dışında birçok enseyle de muhattabım.

Bugün aldığım benim için değişik ikinci karar; kendinle ilgili bir şey düşünme, başka şeyler düşün! Sabah uykusunu alamayan ufaklık cama yaslanmış uyudu uyuyacak, belki de çoktan uyudu, onu düşün. Önümde oturan kız muhtemelen sevgilisi olan oğlana başını yaslamış, onu düşün ya da düşünme. Diğer tarafta telefona gömülmüş liseliler sosyal medyanın altını üstüne getiriyorlar, onu düşün. Yaşadıklarını düşünme, başka başka olaylar düşün mesela şu iki sıra önünde oturan amca neden sabahın bu saatinde binmiş dolmuşa nereye gidiyor? Acaba daha emekli olmadı da iş yerine mi gidiyor? Sanki hayatın tüm yükünü tek başına sırtlanmış gibi duruyor. Kesin çok yoruluyordur. Ya da en iyisi benim yerime oturan kişiyi düşün. Kalabalıktan pek seçemiyorum ama bir kızın oturduğunu görebiliyorum. Bu saatlerde hep benim oturduğum koltuğa şimdi bir başkası oturmuş, benim yüzümden hep hüzün kapladığını düşündüğüm koltuk mutlu mudur? Ya da başka bir duyguyla kaplanmış mıdır çoktan?

Allah’ım aklıma yeni yeni şeyler geliyor ki, bu bende ayrı telâşa sebebiyet veriyor. Bütün bu insanlar şu an benim gibi arkada oturup benim gibi yorum yapıyor muydu? Acaba benim hakkımda ne diyorlardı?

Önde oturan şu kızın bir derdi var mıdır, mı dediler? Başını dik tutmuş ama bir o kadar hayat boynunu bükmüş, mü dediler? Yoksa, daha genç geçim sıkıntısına düşmeden gayesiz gayesiz nasıl da dışarıyı seyrediyor mu, dediler? Elbet birisi bir yorum yapmıştır değil mi? Belki benim bugünkü yaptığım gibi tek tek herkes hakkında yorum yapan vardır. Ya da benim her zaman yaptığım gibi, ben kimse hakkında konuşmuyorum, kimse de benim hakkımda konuşmasın, diyen de vardır mutlaka.

Ne olur, bugün bir değişiklik daha yapıp en arka koltuktan inmeden bir tur daha kalsam dolmuşta? Bu arada iki koltuk önümde oturan amca, “Yavrum düğmeye basıver, diyaliz merkezinin oradaki durakta inecem,” demesin mi? O an içimde hissettiğim duygu… Bunu anlatması çok zor! Yavaş yavaş inerken konuşmaya hâlâ devam ediyordu: Bu devirde yalnız olmak çok zor. Kimsen olmayınca sabahın köründe yollara düşüyorsun işte, diyordu. Bu sözleri kendi kendine mi söylüyordu bir başkasına mı söylüyordu yoksa hayatıma şükretmem için bana mı söyleniyordu, bilemedim! Kendi hayatımla kıyaslamak yerine onun olası hikâyesine kaptırdım kendimi. Oradan başkalarının hikâyelerini kurgulamaya başladım.

Ben kimin hikayesine nasıl dâhil oldum merak ediyorum doğrusu. Hangi durakta başlayıp hangi durakta bitmişti benimle ilgili hikâyeler? Nasıl hipotezler kurulmuştu üzerimde? Ya da ben kimsenin dikkatini çekmeyecek kadar görünmez miydim? Sessizliğim gibi.

Benim gerçek hikâyemi nereden bilecekler! Neden sabahın erken saatinde yola çıkıp sanki etrafı seyrediyor gibi görünürken tüm yolu donuk gözlerle bir ana dalıp gittiğimi. Bazen eve geç gitmek için iki durak önce indiğimi. Bazen telefona takmaya gerek bile duymadığım kulaklıkla bütün gün müzik dinler gibi gezdiğimi. Hatta bir iki kez kulaklığın kablosunun telefona takılı olmadığı gören kişilere karşı yakalanmışlığın verdiği mahcupluğu saklamak istercesine kafa sallayıp olmayan müziğin ritmine eşlik ettiğimi. Nereden bilecekler? Bilmezler… Bilemezler! Anlatmam ki ben. Anlatamam! İçimde anlatacaklarım dolmuş olsa da anlatamam. Bülbül gibi şakımayı ne kadar çok istesem de anlatamam. Bir kelime düşmez dilimden. Ben içime dolar, içime boşalırım. Gözlerimle konuşurum duyanlara. Zihnimde anlatırım aynı frekansı yakaladıklarıma. Dilim lâldir de kulağım sağır, gözüm kör, gönül kapılarım kapalı olur beni anlamayanlara.

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Hikâyenin Başa Sarmasıdır
  • ARALIK 17, 2020
  • 832 görüntülenme
 
Gayya Kuyusunda Aşk
  • AĞUSTOS 23, 2020
  • 1205 görüntülenme
0 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.