Eksik Bir Şey

Eksik Bir Şey

Leyla’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı Hidayet. Beni ona götürmeyen yollar her adımda daha da kanattı ayaklarımı. Bana onu söylemeyen, onunla ilgili olmayan cümleler nasıl da tırmaladı kulaklarımı. Biliyor musun Hidayet, üç yıldır güneş hiç ısıtmıyor beni. Kuşların cıvıltısını duymuyorum artık penceremde. Ağaçlarım artık çiçek açmıyor baharları, meyve vermiyor yaz sıcaklarında. Aşçılar artık yemek yapmayı unuttular mı Hidayet? Ne yesem acı. Tadım tuzum hiç kalmadı. Oysa o restorana ne sık giderdik. Leyla’m çorba içerdi önce. Sonra o gün aklına ne eserse… Profiterol yemeden kalkmazdı. Bense her zamankinden alırdım patlıcan kebap.

Yine akşam oluyor Hidayet. Sokak lambalarının yanmasına yedi dakika kaldı. Birazdan 510 numaralı otobüs geçecek, tam şu köşede duracak. Bir genç kız, iki adam inecek tıka basa dolu otobüsten. Adamların biri karşıdaki markete girecek, iki ekmek alacak. Kız olan okuyor belli ki, sırtında okul çantası var. Diğer adam otobüsten iner inmez cebinden sigara paketini çıkarıp yakacak. Bekleyeni yok belli ki başını eğip ağır ağır yol alacak. Okul servisleri, işten dönenler… Bu cadde, bu iki saat çok kalabalık olacak. Hayat hep böyle kalabalık mıydı, gürültülü müydü Hidayet? Ben Leyla’mın pamuk gibi yumuşacık, bebek gibi neşeli, ılık bir rüzgâr esintisi sesini duyardım. Naif notalarım eksildi kulaklarımdan. Türkülerim öznesiz kaldı. Senin ellerinden şarkılarını aldılar mı hiç Hidayet?

Hayatımdaki boşluk ne yapsam dolmuyor. Yüreğini nereye koyacağını bilemez mi insan? Ben bilemiyorum. Paldır küldür uyanıyorum uykudan. Çayımın şekeri, simidimin susamı, zeytinin limonu, peynirin tuzu eksik; kahvaltı yapmıyorum. Şu soğuk havalarda incecik giyiniyorum da “Sıkı giyin, üşütme” diyenim olmuyor. Markete giriyorum iş çıkışı, bakınıyorum şöyle bir. Unutup Leyla’mı arayıp “Eksik bir şey var mı?” diyesim geliyor. Kendime gelince fark ediyorum sol yanımdaki asıl büyük eksikliği.

Üç yıldır mütemadiyen evin anahtarını almayı unutuyorum. Köşede Mahmut abinin çilingir dükkânı var. Alıştı artık o da. Arıyorum “Hemen çırağı gönderiyorum abi “ diyor. Çırak çocuk bizim yokuşu çıkmaktan bıkmış belli ki, “Abi unutmasan mı artık anahtarı?” dedi geçen gün. Ben anahtar taşımazdım ki Hidayet. Leyla’m açardı bana kapıyı. Zili çaldığımda kapıya gelen ayağındaki terliklerinin sesinden anlardım gününün nasıl geçtiğini. “Hoş geldin” derdi gülen gözlerle. Boynuma sarılırdı da bütün yorgunluğum, sıkıntım giderdi. Artık anahtarımı unutmuyorum. Artık evime hoş da gelmiyorum.

Geçen gün aynaya bakarken tesadüfen beyaz iki tel gördüm saçlarımda. İkisini de kopardım hışımla. ”Çoğalırdı niye yaptın” mı diyeceksin? Deme! Leyla’msız yaşlanmak istemiyorum be Hidayet. Yaşlanınca yapacağım nazları bile düşünmüştüm muzipçe gülümseyerek.. O bana “huysuz yaşlı” diyecekti. Ben çaktırmadan gülüp kulaklarım işitmiyormuş gibi yapacaktım. Şimdi yaşlanınca kim getirecek benim ilaçlarımı? Elleri kırışmış Leyla’mın bembeyaz saçlarını taramayacak mıyım? Ağrıyan dizlerine masaj yapmayacak mıyım titreyen ellerle, bir çay koyup torunları beklemeyecek miyiz pencere önünde?

Ah, Hidayet… Şimdi bu anlattıklarım sana hüzünlü bir hikâye. Çok etkilendiysen belki iki gün üzülüp sonra kalan hayatına devam edeceksin. Ben kalan hayatıma eskisi gibi devam edemiyorum artık. Eksik bir şey var.

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
0 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Hikâyenin Başa Sarmasıdır
  • ARALIK 17, 2020
  • 837 görüntülenme
 
Gayya Kuyusunda Aşk
  • AĞUSTOS 23, 2020
  • 1208 görüntülenme
0 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.