“Vatikan” Kara Para Aklıyor

Tengrist
“Vatikan” Kara Para Aklıyor

“Evime dua evi’ denecek diye yazılmıştır. Ama siz onu haydut inine çevirdiniz.”

(Matta İncili 21:13)

Kitabın ismi Vatikan, yazarı ise Jose Rodrigues Dos Santos. Portekizli gazeteci, yazar ve hâlen Yeni Üniversitesinde gazetecilik üzerine dersler veren, akademisyen Dos Santos, “Portekiz’in Dan Brown’u” olarak anılıyor. Türk okurları onu “Tanrı’nın Formülü” ve “Süleyman’ın Anahtarı” kitapları ile tanıdı. “Kodeks 632” ve “İsa’nın Son Sırrı” da sevilen kitaplarından ikisidir.

İtalya’nın Roma şehrinde bulunan Vatikan Şehir Devleti, Hıristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezidir. Siyasi avantajlar elde etmek isteyen Mussolini tarafından 1929 Laterano Antlaşması ile kurulmuştur. Dos Santos’un kurgusu içinde Vatikan’la ilgili meselelerin etik, şeffaflık ve yasallık ihlâllerinin gerçeklerin yalnızca bir bölümünü oluşturduğunu bilerek okumak önemli. Yazarın Vatikan’da gerçek belgeler kullanarak anlattıkları, Katolik Kilisesinin siyaset ve mafya da dahil olmak üzere suç dünyalarıyla arasındaki bağları gösteriyor.

Vatikan Şehir Devletinin ne kadar benzersiz olduğuna hiç kuşku yok. Yeryüzünde onun bir eşine daha rastlanmıyor. Yalnızca sekiz yüz vatandaşı ve beş bin çalışanı olan bu şehir devletinde Laterano Antlaşması ile sağlanan malî avantajlar birtakım kaçakçılık olaylarına kalkışılmasına zemin hazırlıyor. Örneğin Vatikan’da şehir devleti sakinleri burada bulunan dükkanlardan katma değer verisi ödemeden alışveriş yapabiliyorlar. Ernst & Young’un denetçileri bir yıllık tütün satışından elde edilen geliri üç milyon beş yüz bin avro olarak hesaplamışlar. Üstelik on bir binden fazla insan Vatikan’dan tütün satın almış. (Şehir devletinin nüfusunu hatırlayın lütfen!) Üstelik kilise yaşamın kutsal olduğuna inandığını iddia eder ve politikası da insanları kendilerine zarar verecek her şeye karşı korumaktır. Buna tütün de dâhil.

Vatikan’da katma değer vergisi ödemeden alışveriş yapmaya izin veren kartlardan kırk binden fazlasının dolaşımda olduğu saptanıyor ve bu da demek ki, bu karta sahip kişilerin sayısı onu taşımaya hakkı olanların yedi katından daha fazla… Bu aktif biçimde vergi kaçakçılığı yapıldığının da ispatı.

Azizler arasında yer alabilmek için ödeme yapmak gerektiği bilgisi ayrıca ilgi çekici. Sanabilirsiniz ki, kimin aziz ilân edileceğine kişinin yaşamı boyunca gösterdiği davranışlar etkili olur. Dürüst ve özgeci biri olup olmadığına bakılır. Ayrıca ölümünden sonra kendisine atfedilmiş ve doğrulanmış yani haklarında bilimsel bir açıklama bulunamayan mucizeleri önemlidir. Ama durum hiç de öyle değil. Evet aziz ilân edilmek yine zor. Sadece avro olarak bedeli yüksek olduğu için… Azizlik Davaları Bakanlığı, Vatikan’ın gelir sağladığı birimlerinden biri. Aziz olmak için gerekli ücreti yatırdıktan sonrası sadece zaman ve prosedür meselesi. 2007’de aziz ilân edilen Antonio Rosmini’nin bu süreci tam olarak yedi yüz elli bin avroya malolmuş. Ortada öyle paralar dönüyor ki, II. Ioannes Paulus binden fazla kişiyi aziz ilân etmiş ve bunların beş yüze yakınını da kutsamış. Azizlik sektörü bayağı kazançlı anlayacağınız. Kutsal Makam azizleri üretmek için gerçek bir fabrika kurmuş ve bundan servet kazanıyor.

Vatikan dünya üzerinde kişi başına düşen gelirde en zengin ülkelerden biri olarak bilinmesine rağmen Dos Santos’un kitaptaki iddiasına göre iflâsın eşiğinde. “Ülkeyi yöneten hükûmet yozlaşmış durumda, kardinaller bölünmüş, memur kadrolarına sızılmış, jandarmalar güvenilir değil. Kaynak yönetimi diye bir şey bulunmayan kilise maliyesinde harcamalar hiçbir denetimden geçmiyor, şeffaflık yok ve Vatikan’ın yönetilme biçimi tamamen akıl dışı.” (s:117) Hükûmetteki kardinaller Roma’nın en pahalı mahallelerinde lüks lojmanlarda büyük şatafat içinde konaklıyor ve son derece pahalı otomobiller kullanıyorlar. Kiliseye yapılan bağışların başlıcalarından biri “Aziz Petrus Sadakası”. Her yıl toplanan tutar kamuoyuna açıklanıyor ancak nereye, ne kadar harcandığı sır olarak kalıyor. Denetçilerin tespitlerine göre kiliseye bağışlanan paraların yalnızca yüzde yirmi üçü gerçekten muhtaçlara veriliyor. İnananların paraları sarayın ahâlisini beslemeye ayrılırken gerçek muhtaçlar sadece bir ayrıntı olarak kalıyor. Görünür maddi parayı elde tutmayı başaramayan Kilise, görünmeyen ruhlara sahip çıkmaya talip. Resmî olarak Vatikan’ın bir bankası yok aslında. Din İşleri Enstitüsü kısa adıyla IOR papalığın finanse edilmesi için 1942’de kurulmuş.

IOR, Vatikan içinde etkin bir banka ve İtalya dahil başka ülkelerin yetkililerinin denetimine tabi olmayan özerk bir hukuki ve idari yapıdır. İtalyan adaleti ya da başka hiçbir ülkeninki Vatikan içinde herhangi bir yetkiye sahip değildir. İtalyan yargıçları Vatikan halkını sorgulamak ya da IOR’nin merkezinde veya Vatikan şehri içindeki herhangi bir binada kovuşturmalar yürütmek gibi yetkileri bulunmuyor. Dolayısıyla bir Vatikan vatandaşını ne tutuklayabilir, ne yargılayabilirler; bu kimsenin suç işlemiş olduğu herkesçe biliniyor olsa bile. Laterano Antlaşmasına göre Vatikan, yabancı ülkelerin yargısına tabi olmayan bir egemen devlettir.

“Dünyanın en gizli bankası” olarak anılan IOR kara para aklama ve yolsuzluk skandallarıyla hep göz önünde. Bu skandallardan en büyüklerinden biri, IOR’nin baş hissedarı olduğu Ambrosiano Bankası’nın Sicilya Mafyası için kara para aklama hadisesi kitapta ayrıntıları ile anlatılıyor. “Tanrı’nın Bankeri” lâkaplı banka başkanı Calvi’nin Londra’da bir köprüye asılmış olarak bulunan cesedi Kutsal Makam’la bağlantılı şaibeli olaylardan yalnızca biri.

İki yüz ülkenin bankacılık sistemlerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada Vatikan’ın kara para aklama konusunda en önde gelen on uluslararası sığınaktan biri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Aynı şekilde Inside Fraud Bulletin içinde yayınlanan bir rapora göre IOR kara para aklama işine bulaşmış suçlular arasında bütün dünyada en çok tercih edilen sekizinci banka ve yasa dışı fonların kaynaklarını gizlemek konusunda da dünyanın en iyi dördüncü bankası olarak görülüyor. Bu konularda Vatikan, Bahama Adalarından bile daha becerikli bulunmuş. (Paranın günahı itina ile çıkarılır.)

“Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.” (İsa Mesih)

Para mı düşünceyi ve inancı kirletip dini yalnızca bir gelir kaynağı olarak görmeye sevk etti? Yoksa insan zaten yoz muydu?

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
0 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
0 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.