Çizginin Dışındakiler “Roseto”
- ŞUBAT 28, 2019
- 0
- 0

Roseto Valfortore, İtalya’da Roma’nın yüz mil güneydoğusundaki taşra kenti Foggia’da Apenin Dağları eteklerindedir. Ortaçağ köyleri tarzındaki bu yerleşim merkezi büyük bir meydanın çevresine kuruludur. Rosetolu köylüler yüzyıllarca çevre tepelerdeki mermer ocaklarında çalıştılar. Ekonomik anlamda iyileşme umudu göremedikleri köylerinden Yeni Dünya’nın vaadine ilişkin aldıkları haberler üzerine 1882 yılı Ocak ayında Pennsyvania’nın Bangor kasabasına yakın kayalık bir dağ yamacına göç ettiler. Rosetolu göçmenler yamacı inip çıkan dar sokaklarda birbirine yakın, arduvaz çatılı, iki katlı evler inşa ettiler. Başlangıçta kasabalarını New Italy olarak adlandırdılar ancak daha sonra hepsi İtalya’nın aynı köyünden geldikleri için Roseto’da karar kıldılar.
Kiliselerini konumlandırdıkları büyük caddeye İtalya’yı birleştiren kahraman Garibaldi’nin adını verdiler. 1896’da kilisenin genç ve dinamik papazı peder Nisco onları evlerinin arkasındaki geniş toprakları temizleyip soğan, fasulye, patates, kavun ve meyve ağaçları ekmeye teşvik etti. Onlara tohum ve soğan dağıttı. Kasaba hayat buldu. Garibaldi caddesi boyunca küçük dükkan ve fırınlar, restoran ve barlar açıldı. 1900’ün ilk on yıllarında Roseto’da sadece İtalyanca konuşuluyordu, hatta öz yurtlarındaki güney Foggia lehçesi. Pennsylvania, Roseto kendi kendine yetebilen kapalı bir dünya haline gelmişti. Stewart Wolf olmasaydı öyle kalmaya da devam edebilirdi.
Wolf, Oklahoma Üniveritesi’nde sindirim ve mide üzerine uzmanlaşmış bir hekimdi. 1950’lerde konuşma için davet edildiği tıp kongresinde doktor bir arkadaşının “17 yıldır mesleğimi icra ediyorum. Her yerden hastalar geliyor; ancak Roseto’dan gelip de 65 yaşın altında kalp hastalığına yakalanmış biriyle karşılaştığım çok nadir,” sözleriyle hayrete düşüyor. Çünkü kalp krizi ABD’de yaygındı. 65 yaşın altındaki erkekler arasında önde gelen ölüm nedeniydi. Doktor olup da kalp hastalığıyla karşılaşmamak olanaksızdı. Wolf bu durumu araştırmaya karar verdi. 1961 yılında öğrenci ve meslektaşlarıyla Roseto Belediyesinin yardımı sayesinde dört hafta boyunca kan testleri yaparak ve EKG çekerek nüfusu test etti.
Sonuçlar şaşırtıcıydı. Kasabada 55 yaşın altında kalp krizinden ölen ya da kalp hastalığı belirtisi gösteren hiç kimse olmamıştı. 65 yaş üstü ölümler ise Amerika’dakilerin yarısı kadardı. Bunun üzerine tıp öğrencileri ve sosyologlar kasabada ev ev dolaşarak 21 yaş ve üzeri herkesle görüştü. Sonuçlar dudak uçuklatacak kadar şaşırtıcıydı. Hiç intihar yoktu. Alkolizm, ilaç ya da uyuşturucu bağımlılığı yoktu ve çok az suç vardı. Sosyal yardım alan aile bulamadılar. Bu insanlar yaşlılıktan ölüyordu. O kadar.
Wolf’un ilk düşüncesi sağlıklı beslenme alışkanlıklarının bu pozitif sonuçları etkileyeceği yönündeydi. Ancak diyetisyenler Rosetoluların tipik beslenme alışkanlıklarını analiz ettiğinde kalorilerini %41 gibi okkalı bir oranda yağlardan aldıklarını ortaya çıkardı. Burası insanları gün doğumunu yoga ile karşıladıkları ya da bisikletle millerce aktif pedal çevirdikleri bir yerleşke değildi. Üstelik kasaba halkı çok sigara içiyordu ve birçoğu şişmanlıktan muzdaripti. Bulgular diyet ve egzersizle açıklanmıyorsa genetikle açıklanabilir miydi? Onları hastalıktan koruyan, özellikle güçlü kuvvetli bir soy cevap olabilirdi pekâlâ. Fakat hayır. ABD’nin diğer bölgelerinde yaşayan akrabaları incelendiğinde bu seçenek de elendi. Peki yaşadıkları koordinat işin içine girmiş olabilir miydi? En yakın çevrede bulunan iki kasabanın tıbbi kayıtları incelendiğinde 65 yaş üstü erkeklerde kalp hastalığından ölüm oranı Roseto’nunkinin üç katıydı. Diyet, egzersiz, genler ya da lokasyon olmadığına göre sır kasabanın kendisi olmalıydı.
Wolf ve ekibi kasabanın çevresinde yürüyüş yaptıklarında nedenini buldular. Rosetoluların birbirlerini ziyaret ettiklerini, İtalyanca sohbet etmek için sokakta her zaman fırsat yarattıklarını ve arka bahçelerinde ihtiyaç sahiplerine yemek pişirmekten zevk aldıklarını gördüler. Kaç evde üç kuşağın bir arada yaşadığını, büyük annelerle büyük babalara nasıl saygı duyulduğuna şahit oldular. Kilisedeki ayinlere katılıp, dinin bütünleştirici ve sakinleştirici etkisini deneyimlediler. Nüfusu iki binin altında olan kasabada 22 sivil kuruluş listelediler. Kasabanın zenginlerini kendi başarılarıyla gösteriş yapmaktan alıkoyan ve onları diğerlerinin başarısızlıklarını kapatmaya yardımcı olmaları için teşvik eden eşitlikçi hayat felsefesini öğrendiler.
O dönem geleneksel görüş uzun yaşamanın büyük oranda kim olduğumuza -yani genlerimize- bağlı olduğunu söylüyordu. Uzun yaşamak, aldığımız kararlara-neler yemeyi tercih ettiğimize, ne kadar egzersiz yaptığımıza ve sağlık sistemi tarafından ne kadar etkili tedavi edildiğimize bağlıydı. Hiç kimse sağlığı topluluk çerçevesinde düşünmüyordu.
Malcolm Gladwell’in “Çizginin Dışındakiler” kitabından derlenmiştir.