Teknolojinin Gaspı
- MAYIS 6, 2019
- 0
- 0

“Zaman boşluğunun önünde yürek boşluğu; karşı karşıya,
birbirlerine yokluklarını yansıtan iki ayna, aynı hiçlik görüntüsü.”
M. Cioran
Uzmanlara göre, bir ürün 50 milyon kişi tarafından kullanılmaya başlanmışsa o ürün topluma nüfuz etmiş demektir. Örneğin radyonun topluma nüfuzu 38 yıl, telefonun ise sadece 20 yıl aldı. Ardından bugün evlerde karşına kurulduğumuz televizyon hayatımıza girdi ve 13 yılda topluma sirayet etti. Cep telefonunun 50 milyon rakamına ulaşması için 10 yıl yetti. Sonrasında internet tüm dinamikleri değiştirdi; kullanıma sunulur sunulmaz topluma 4 yıl içinde topluma yayıldı. Daha sonra ürünler ve web siteleri istilası geldi. iPod’ların ve blogların gerekli etki seviyesine ulaşması 3 yıl sürdü. Sosyal medyanın gelişiyle yeniliklerin yayılması kavramı alt üst oldu; MySpace için 2,5 yıl olan nüfuz süresi, Facebook için sadece 2 yıldı. Şöyle geriye çekilip büyük resme bakacak olursak; yaşamın başlamasından hücrelerin oluşumuna kadar iki milyar yıl, kişisel bilgisayarın bulunmasından dünya çapında ağa 14 yıl. Yenilik katlanarak büyüyor, toplanarak değil. Teknoloji zengini dünya artık hem bir nimet hem de bir lanet.
Her yeni kuşakla birlikte cihaz kullanım sıklığı sürekli artıyor. Mesela artık bilgileri hatırlamak zorunda değiliz, Google’a girmemiz yetiyor. Sorularımızın cevabını nerede bulacağımızı bilme konusunda, cevapları hatırlamaktan çok daha iyiyiz. Günde kaç kere bilgiye ihtiyacımız olduğunu ve o bilgiyi hatırlamak için zihnimizi taramak yerine birkaç tuşa basarak cevabı bulmaya çalıştığımızı bir düşünün. Uzmanlar buna, “Google Etkisi” fenomeni diyorlar. Bizler ileri teknoloji dünyasındaki kadim beyinleriz ve makineler de aklımızın çocukları. “Önce biz araçları yaratırız, sonra da onlar bizi.” Marshall McLulan Bilişim teknolojisinin hızlı yükselişi, çevremizdeki dünya ile etkileşim tarzımızı değiştirdi. Çocuklar artık ellerinde akıllı cep telefonu olan fiziksel olarak yanı başlarında, zihinsel olarak ise binlerce kilometre uzaktaki anne-babalar ile bir arada büyüyorlar. Arkadaşlar “birlikte yalnız” oturuyorlar, her biri kendi akıllı (!) telefonunun dünyasına dalmış, gerçek hayatta yanlarında olanlara dikkatlerini veremiyorlar. T-Mobile tarafından yapılan bir araştırmada katılımcıların yarısına yakını bir saat ya da daha az bir süre telefonları el altında olmazsa yokluğunu hissedeceklerini, kadınların yüzde 55’i ise telefonlarını evde unutmaktansa evden makyajsız çıkmayı tercih edeceklerini söylüyor. Başka bir araştırma genç yetişkinlerin (18-40 yaş arası) yüzde 54’ünün sosyal medya hesaplarından vazgeçmektense, ehliyet kuyruğunda ya da trafikte saatlerce beklemek, hatta dişçide kanal tedavisi olmak ve hapiste bir gece geçirmek gibi nahoş, hatta acı verme olasılığı olan durumları bile tecrübe etmeyi tercih ettiklerini gösterdi.
Peki, “iPhone Etkisi” incelemesini duymuş muydunuz? Deneyde katılımcıların ikisine de ait olmayan bir cep telefonu rahatça görülebilecek uygun yere yerleştirildiğinde kısa sohbetin ardından her iki kişi de karşı tarafa yönelik yakınlık, güven, empati ve anlayış gibi duygularını puanladı. Deney sonucunda araştırmacılar ilginç bir bulguya ulaştılar. “Cep telefonunun sadece varlığı bile kişiler arasında yakınlık ve güven oluşmasını sınırlamış, karşı taraftan geldiği hissedilen empati ve anlayış azalmıştı. Bir durumda ne hissettiğimiz, bu durumu nasıl yorumladığımızla ilgilidir. Sabah kalkışımızdan gece uyuyuşumuza kadar dikkat dağıtıcı ve bizi bölen teknolojilerle iç içeyiz. İş yerinde meslektaşlarımızlayken, aile içi yemeklerde ya da dostlarımızla sohbet esnasında teknolojinin ilişkilerimiz üzerindeki baskısı ile karşı karşıyayız. Tek bir uyarı, küçücük bir “bip” sesiyle her an dikkatimizi cezbetmek gibi kayda değer bir becerileri var. Hatta hiç etkileşim sesi duymamışsak bile belki de bir şeyleri kaçırmışızdır endişesiyle kontrol edip duruyoruz. Bu yaşayış modeli beraberinde zayıf üstbiliş, can sıkıntısı ve kaygıyı da besliyor. Sık sık dikkatimiz dağılıyor, çalışma performansımız düşüyor ve zihinsel olarak kalmamız gereken koordinatlarda yalnızca bedensel olarak var oluyoruz.