Dokunmak
- OCAK 21, 2019
- 0
- 1

Eşsiz bir yaratılış hikâyesinin içindeyiz. Hak ettiğimize inandığımız tutkuların peşinden ihtimaller denizinde oradan oraya sürükleniyoruz. Yüzmeyi öğrendiysen ne mutlu! Boğulup gidenleri boş ver gitsin. Sen, yaratılanlar arasında en mükemmeli olduğun inancıyla devam et savaşa, böylesi kâfi. Savaşmadan sevişmek olmaz. Edep, her bedene uymaz, insan öyle başkasına karışmadan, bulaşmadan kıyıda köşede olgunlaşamaz. Dogmaların, septiklere galip geldiği adaletsiz ama eşitlikçi de aynı zamanda. Nasıl, diye soruyorsun, hakkın da var. Bu bir karışmışlığın hikâyesi…
Geçinemeyen halkların, çürüklere bulaşıp kararmış elmanın hikâyesi. Sepette yerini aldığı günden beri öteki elmalarla iyi geçinmeye gayret edenlerin, her noktada başka bulaşmışlığa kurban giden yalnızlığını, bir nebze olsun dindiremeyen insanın hikâyesi. Kafası karışmış, birden fazla olgunun sahibesi, saçları dolaşmış, ağzı bozuk… Bugün, sessizliğin sağır edişine kulak kesildim. Yalnızlığı gönlünden büyük olan insana gelene kadar her ihtimale uğradım. Sepette yerini almış her utanç soyunup değdi birbirine, sonra çürüme başladı ve bu diğerlerine de bulaştı, karışıp yayıldık. Öyle yalnızdı ki herkes, kimse umursamadı solup gitmeyi. Tövbeler bozuldu, ilmek ilmek işlendi günahlar, solup gittikçe daha özgür ve kendinden emindi her elma. İçimizdeki aykırılığa uyup uyumsuz hale gelene değin çarpıp durduk birbirimize, kırıldık. Bizim olana kadar çok çekici geldi bize ait olmayan, bizim olduğunda da kırdık.
Sahipliği etten kemikten bürünenler var bir de. Onlar, kayıplara tahammülsüz, her şeye galip geleceği inancına sahip hastalıklı bedenlerden ibaret. Değdiği her şeyi kendine ait sanan, aitliğin manasına dâhil olamamış kalbi kibirle dolu, yalnız ve korkak. Yalnızlığına ait olmasına rağmen yalnızlıktan korkar bu insan. Yalnızlık ölüm gibidir, ölüm de sahipsiz her köşe başı, kimin ne zaman gideceği belirsizdir.
Yine de sahiplik en önemli vasfımız, bir kadına sahip olmak, bir erkeğe üstün gelmek, eksik canlılarız nitekim. Oysa çiçek kendine yetiyor, suyu doğa sunuyor, toprak besliyor, insan neden böyle? Hep eksik, kalabalıkta yalnız, çoğu kez hastalıklı… Dokunmak bir kadına aynı şekilde tutku uyandırır mı? Ya da bir erkeğin çıplak düşüncelerinde parmağını gezdirmek, hayatı bize gebe bırakmaya yeter mi?