Bozkır ve İnsan
- AĞUSTOS 22, 2020
- 0
- 8
Bozkırın sonsuz susuzluğuna daldınız mı hiç? Hele bir de ovadaysanız mevsim yazsa aylardan temmuz, gökyüzünde hiç bulut yoksa hasat daha yeni bitmişse saman kokusu burnunuzda yer etmişse üstelik güneş tam tepenizdeyse ve etrafınızda gölgelenecek bir kuru dal dahi yoksa vay halinize!
Bozkırın sonsuz susuzluğuna dalmadınız mı bir kere bile? Suya aç toprakların kendinden ödün verircesine içindeki son nem kırıntılarını buharlaştırırken sanki bir çöldeymişsiniz hissi uyandıran seraplarını da mı izlemediniz hiç? Birazcık serin hava diye dilenirken rüzgâr bile sıcak esiyorken alnınızdan akan terin tuzlu tadını alıyorsanız, susuzluktan çatlamaya davetiye çıkaran dudaklarınıza yutkunmaya çalışan kurumuş boğazınız da eşlik ediyorsa bir de üzerine yerden çarpıp geri gelen o sıcak hava nefesinizi kesiyorsa sakin olun, bozkırın tam ortasındasınız!
“Yok, artık!” mı diyeceksiniz? “Abartı da arşa çıktı!” diye mi ekleyeceksiniz? İnanın azı var çoğu yok! Bazılarınıza biraz mübalağa sanatına müptelayız gibi gelse de bozkırın içinde doğanlar, bozkır kültürünü yaşayanlar yani bozkırın çocuğu olanlar ne demek istediğimi çoktan anladılar. Hatta gözlerinde canlandı anılar.
Bozkır adını, coğrafyanın iklim konusu içinde sık sık duyarız ama bozkırı sadece coğrafyayla sınırlandırmak hem bu ad için hem de bizler için büyük yanılgı oluşturur. Çünkü bozkır, adının dışında bir avuç kuru toprağa bel bağlayan insanlar için bir yaşayıştır. Bozkır, bir buğday tanesini bile kaybetmemek için doğayla yapılan bir savaştır. Bozkır, yaşamlarını motiflerle yün dokumalara yansıtanların kültürüdür. Bozkır, bir sanattır; ressamın renk çeşitliliği konusunda pek bonkör davranmadığı ama kullandığı o az sayıdaki renklerin de her tonunu barındırdığı bir sanat.
Bozkır, bir arayıştır: İnsanın kendini arayışı ve “Topraktan geldin; toprağa gideceksin!” diye bağırır durur insana, tabi anlayana! Otur bir yere görebileceğin kadar uzağa dik gözlerini ve kendini sorgula, varlığını. Ne benzerlikler bulacaksın bakalım kendinle bozkır arasında?
Çünkü bozkır, bir nevi insandır. İnsansa toprak. Ve toprak konuşur ya insanla mesela, “İlkbahar, uyanışa işarettir: Kurak toprakların arasından çıkan küçücük otların bütün ovayı yeşil renkle sarıp sarmalaması, ilk mutluluk. Soğuk, uzun ve yorucu geçen kıştan sonra güneşle onun sıcaklığıyla kucaklaşma, ilk tebessüm. Çocuksu sevinçlerle kendini dışarıya atma toprakla kavuşma, tohum ektim. Sonraki mevsime yatırım geleceğe kendine, yeşil tuttum. Bereketlendi topraklarım. Emek verdim. Su verdim. Zaman verdim. Gençliğimi verdim. Çatladı toprak misali ellerim. Ben sınavımı alın teriyle verdim. Tarladaki kesekler gibi nefsimi ezmek için kendimle mücadele ettim. En güzel mevsimimi hiç durmak bilmeden geçirdim.
İlkbahar gençliğimdi, verdiğim emeğin meyvesini yaza bıraktım. Çalıştım, ürettim. Belki en verimli mevsimimden sonra güze karıştım. Unumu eledim, eleğimi astım. Ömrümün sonuna doğru kışa yaklaştım. Yani sonunda geldiğim yere toprağa karıştım. ”
Ve sen bozkırdaysan yazın sıcağıyla sonbaharın rüzgârıyla kışın soğuğuyla baş etmeyi bilmelisin. Bilmelisin ki her ilkbaharda yeniden doğabilesin! Şimdi bozkırı, kendini, toprağı keşfetmeye ne dersin?
Bozkır, insandır; insan toprak, toprak bozkır.