Asaf Halet Çelebi’nin ”Cüneyd” Şiirine Bir Bakış

Asaf Halet Çelebi’nin ”Cüneyd” Şiirine Bir Bakış

Asaf Halet Çelebi’nin ‘’Cüneyd’’ isimli şiirini kısaca değerlendirmek için önce tasavvufun benim anlayışıma göre ‘’varlık’’ veya ‘’yaratılış’’ hakkındaki düşüncelerine kısaca değineceğim.

Klasik kelam anlayışı yaratılışı, öncelik-sonralık ilişkisine dayanan bir söylem ile yorumdan uzak ve akli değil daha çok nakli bilgiler doğrultusunda ‘’ Tanrı vardı ve evreni yarattı.’’  şeklinde ifade eder. Yalnız düşünce, zamandan önceyi algılamaz. Çünkü felsefeye göre kadim olan maddedir ve bir Tanrı varsa o Tanrı, maddeye şekil vermiştir.  İşte bu noktada tasavvuf kendisini, klasik kelam ile felsefe arasına konumlandırır. Yaratılışı, uygun şekilde söylemeye çalışacak olursak Tanrı’nın bir taşma eylemi olarak görürler. Varlığı, Tanrı’dan sâdır olan bir biçim olarak algılar ve varlığın birliğini esas alırlar. ‘’Tanrı vardı, âlem Tanrı’dan var oldu’’

Varlığa bakıp, onu Tanrı’nın bir parçası, ondan kopan bir hakikat olarak görmeyi başarmak tasavvufta bir mertebe olarak değerlendirilir. Anlamı, varlığın özünde yani ruhunda görmek ve bu şekilde kavramak, mutasavvıfların dünyaya ve yaşama baktığı nokta konusunda bizlere yardımcı olacaktır.  Asaf Halet Çelebi, ‘’Cüneyd’’ isimli şiirinde, mistik-metafizik algılayışını meşhur mutasavvıf Cüneyd-i Bağdadi’den hareketle anlatır. Anlatımın nasılını şiirle birlikte aktarmaya çalışacağım.

Cüneyd

bakanlar bana
gövdemi görürler

ben başka yerdeyim

gömenler beni
gövdemi gömerler

ben başka yerdeyim

aç cübbeni cüneyd

ne görüyorsun

görünmeyeni

cüneyd nerede
cüneyd ne oldu

sana bana olan
ona da oldu

kendi cübbesi altında
cüneyd yok oldu

 

“Bakanlar bana/ gövdemi görürler/ ben başka yerdeyim/ gömenler beni/ gövdemi gömerler/ ben başka yerdeyim”  mısralarında, maddi olanın ardında başka bir hakikat olduğuna, insanın özüne yani ruhuna ve bu özün cisimden ve mekandan ayrı olduğuna vurgu yapılmaktadır. Tanrı’nın kendi ruhundan yaratılan insan, cisme ve mekana sığan bir yapıda değil görünenden ve duyusal olarak kavranabilenden ayrı bir yapıda değerlendirilmiştir.  Şiirde, suretin ardında siret vardır, bedenin ardında ruh vardır ve görenler sureti, gömenler bedeni gömerler ama insan başka bir yerdedir.

“Aç cübbeni Cüneyd/ ne görüyorsun/ görünmeyeni” Cüneyd-i Bağdadi’nin “Cübbemin altında Allah’tan gayrı bir şey yok” sözünü hatırlatarak değerlendirmeye devam edeceğim. Hallac’ın hocası olarak da değerlendirilen Cüneyd-i Bağdadi’ye ait olan bu söz “Ene’l-Hak” yani “ben O’yum” ifadesinin başka bir şeklidir. Kendi varlığını Tanrı’nın varlığı ile açıklayan tasavvuf yorumlarında bu ifadenin benzer şekillerine rastlanmaktadır. Önceki mısralardaki bakanların yanılgısını burada Cüneyd-i Bağdadi’nin meşhur sözüyle birlikte tekrar hatırlatarak, cübbenin ardında cismin olduğunu ve cismin hakikatten uzak olduğunu belirtir. Şaire göre, Tanrı’yı ve varlığı görmek, onu idrak etmek görünmeyeni görmekten geçmektedir.

“Cüneyd nerede/ Cüneyd ne oldu/ sana bana olan/ ona da oldu/ kendi cübbesi altında/ Cüneyd yok oldu” mısralarında şair, şaşkın bir tavır ile sorular sormakta ardından cevaplamaktadır. Kendisini Cüneyd-i Bağdadi yerine koyan ve şiiri okuyanı da aynı şekilde değerlendiren şair, Cüneyd’e olanların kendilerine de olduğunu söyleyerek “yok oldu” demektedir. Cübbenin altında Allah’tan gayrı bir şey yok ise ve burada yok olmaktan bahsediliyor ise bize göre şu şekilde yorumlamak mümkündür. Önceki mısralarda belirtildiği gibi Cüneyd’in görülemeyen, duyusal olarak kavranamayan bir hale büründüğü ve Tanrı ile özün tekrar anlam bulduğu manasıdır. Ancak bir cismi olan varlıklar görülebilir, eğer ruh maddi olandan sıyrılıyorsa görenler artık göremeyeceklerdir çünkü, Cüneyd başka bir yerdedir. Burada “yokluk” ile “sonsuzluk” arasındaki derin bağı da görmeden geçmemek gerekiyor.  Madem yazının başında tasavvufu felsefe ile ilişkilendirdik, o halde bir soruyla düşüncenin önünü açmak gerek. Bir şeyin yokluğunun ispatı ile sonsuzluğun ispatı arasında ne gibi bir fark olabilir?

İlk mısrasından son mısrasına kadar derin anlam yapısını ve mistik-metafizik duyuşunu, tarihi bir şahsiyet olan Cüneyd-i Bağdadi üzerinden, anlam bütünlüğü oluşturarak aktaran şairimizin, başka şiirlerinde de benzer yollar izlediğini biliyoruz. Kendisi Mevlevi olan ve gerek coğrafyanın tasavvufi anlayışından gerekse Uzak Doğu mistisizminden beslenen şairimiz, kendisinden sonra gelen mistik şairler üzerinde de önemli bir etki oluşturmuştur.

Maddi olanı güzel görmek, güzelliği sadece cisimden peyda etme çabasıyla sarmalanan ve gündemdeki duyarlar üzerinden kendisini programlayan günümüz yapay insanının dikkatlerine Asaf Halet Çelebi’yi sunma gayreti gözeterek yazımı sonlandırıyorum.

Siz değerli dostlarımın ise ruhlarına selam ediyorum.

 

Bu içeriğe emoji ile tepki ver
32 kullanıcı tepki verdi
Bunlar da ilginizi çekebilir
Benzer yazıları okuyabilirsiniz.
 
Benden İçeri Ben
  • HAZİRAN 20, 2021
  • 1024 görüntülenme
 
İş Sürgünlerinde Türk Grevi
  • MAYIS 25, 2021
  • 1108 görüntülenme
2 Yorum
Yorumları okuyabilir ve cevaplayabilirsiniz.
MUHARREM YELLİCE
3 sene önce

güzel bir değerlendirme olmuş.A.çelebi istanbul edebiyet fakültesi kütüphanesinin zarif lacivet elbiseli kütüphane memuru idi.

Harun C
3 ay önce

Kaleminize zihninize sağlık. Kemal Sayar bir sohbeti esnasında bu şiiri okudu. Ben de anlamına nüfuz edemediğim için buralara kadar geldim. Giderken de geldiğim yerin adresini bırakayım. Trt2 İnsanlık Hali. Geçmişte Kemal Sayar ve Erol Göka hocalarımızın insan üzerine yaptıkları eşsiz sohbetleri.

Yorum Yazın
E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlendi.